Hz. Peygamber'in davasında doğru ve samimi olmasının bir delili de, getirdiği İslam'ın inanç, ibadet ve yasalarına bağlılık açısından insanların başında gelmesidir. Rabbine olan imanı; kudretine, büyüklüğüne, rahmetine, nimetine, kullarını hayır ve şer adına ne yapmışlarsa Kıyamet gününde hesaba çekeceğine olan derin şuuru, onun aklını, kalbini ve vicdanını tamamen doldurmuştu. Bu, her vesileyle dilinden dışarı taşıyordu. Meselâ, her fırsatta Rabbine dua ediyordu. Sabahleyin uykudan kalktığında, yeni günde tadacağı hayat nimetinin değerini anladığını gösteren dualarla Rabbine yalvarıyordu.
***
Akşamleyin yatağına girdiğinde Rabbine karşı güven dolu, O'na canını ve bütün varlığını teslim etmiş bir kimsenin yakarışıyla niyazda bulunuyordu. Yağmur yağdığında dua ediyor, güneş veya ay tutulduğunda namaz kılıp dua ediyor, kuraklık olduğunda dua ediyor, yolculuğa çıktığında Rabbine yalvarıyor, dua esnasında hamd ve şükür ifâdeleri mübarek ağzından duyuluyor, haccettiğinde telbiye (Lebbeyk=Buyur Mevlam..!) sesleriyle dağ, dere ve ovaları çınlatıyordu. Kısaca, Rabbini asla unutmuyor, savaşta ve barışta lisanı O'nu anmaktan hiç geri kalmıyordu. Ölülere dua ediyor, dirilere dua ediyor, gündüzün aydınlığında, gecenin karanlığında hep dua ediyordu.
Hac veya umreden döndüğünde, bir tepeye çıktığında veya bir düzlüğe indiğinde üç defa tekbir getirir, arkasından da şöyle derdi: “Allah'tan başka hiçbir İlah yoktur, O tektir, hiçbir ortağı yoktur, mülk sadece O'nundur, hamd de O'na mahsustur. O'nun her şeye gücü yeter. Rabbimize sığınarak, O'na tövbe ederek, O'na ibadet, secde ve hamd ederek geri dönüyoruz. Allah sözünü doğru çıkardı, kuluna yardım etti ve tek başına orduları bozguna uğrattıî (Buharî, Umre 12).
***
Yeni bir elbise giydiğinde “Allahım, Sana hamdolsun. Onu bana Sen giydirdin. Onun hayrını ve yapılış amacının en hayırlısını Senden diliyorumî diye dua ederdi (Ebû Dâvud, Libâs 1).
Uyumak üzere yatağına uzandığında “Allahım, canımı Sana teslim ettim, yüzümü Sana çevirdim, işimi Sana havale ettim, sırtımı Sana dayadım. Bunu Sana ümit bağladığım ve Senden korktuğum için yaptım. Senin azabından kurtulmak için Senden başka sığınılabilecek hiçbir sığınak ve kurtuluş yeri yok. İndirdiğin kitaplarına ve gönderdiğin peygamberlerine iman ettimî diye dua ederdi (Buhari Tevhîd 34).
Uykudan uyandığında “Bizi, öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Dirilerek dönüş sadece O'nadırî diye dua ederdi (Buharî, Daavât 7).
***
Hayır işlemeyi, kötülüklerden sakınmayı ve fakirleri sevmeyi nasip etmesi, insanlar hakkında bir fitne geleceği zaman, canını alması pahasına o fitneye maruz bırakmaması için Rabbine yalvarırdı. (Ahmed, Müsned, I, 368...).
Bir meclisten kalktığında şöyle dua ederdi: “Allah'ım, bizimle Sana isyan sayılan şeyler arasında engel olacak korkunu, bizi cennetine ulaştıracak taatini, dünya musibetlerini gözümüzde hafifletecek kuvvetli imanı bize nasip eyle. Allah'ım, hayatta kaldığımız sürece bizi kulaklarımızdan ve gözlerimizden faydalandır ve biz ölünceye kadar onları bizden alma. Bize zulmedenlerden öcümüzü al. Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım eyle. Bize dini musibet verme. Dünyayı bizim en büyük kaygımız ve ilmimizin hedefi yapma. Bize merhamet etmeyenleri başımıza musallat etme!î (Tirmizî, Daavât 79).
Güneş ve ay tutulduğunda, yağmur yağmadığında, biri öldüğünde yaptığı dualar ise gayet meşhur olup ilmihal kitaplarında yer almaktadır. Hastalara da şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Ey insanların Rabbi! Hastalığı gider. Şifa ver. Şifa veren ancak Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser bırakmasın!î (Buharî, Marda 20)
Hz. Peygamber her vesileyle bizzat dua etmekle yetinmemiş, bazı sahabilerinden de kendisi için dua etmelerini istemiştir. Mesela, Hz. Ömer'e şöyle demiştir: “Kardeşim, duanda bizi de unutmaî (Tirmizî, Daavât 109).
***
Bakınız, nasıl müjdeleyici ve uyarıcı bir peygamber iken, hesap, sevap, ceza, cenneti ve Allah'ın rızasını isteme, Allah'ın azap ve ateşinden korkma konusunda herhangi bir insandan farksız olduğunu tüm mensuplarına ilan ediyor!
Eğer Hz. Muhammed davasında samimi ve doğru olmasaydı, bir taraftan Allah'ın elçisi olduğunu ve kendisine Allah'tan vahiy geldiğini söylerken diğer taraftan, bu duaların muhtevalarında da görüldüğü gibi böylesine acizliğini, muhtaçlığını ve hiçliğini, Cenneti kazanmak için var gücüyle çalışması gerektiğini itiraf ve günah işlemekten bu kadar çok korktuğunu ilan eder miydi? Hilekâr bir kişinin böylesine hayret edilecek derecede Rabbinin yolunda fani olması mümkün mü?
|